Küresel savunma endüstrisi köklü bir dönüşüm geçiriyor ve bu dönüşümün merkezinde yapay zeka destekli dronlar bulunuyor. 2025 yılının ortası itibariyle birçok ülke, otonom hava sistemlerini askeri altyapılarına entegre ederek gelişmiş algoritmalar, gerçek zamanlı karar verme yetenekleri ve koordineli sürü zekasından yararlanıyor. Bu evrim, savaş alanındaki ani değişimlere karşı taktiksel doktrinleri ve operasyonel hazırlığı yeniden şekillendiriyor.
2025 yılı itibariyle en büyük gelişmelerden biri, insansız hava araçlarında (İHA) yapay zeka tabanlı tam otonominin uygulanmaya başlanmasıdır. Önceki nesil uzaktan kontrol edilen sistemlerin aksine, günümüz savaş dronları — ABD Hava Kuvvetleri’nin XQ-58A Valkyrie’si ve Rusya’nın S-70 Okhotnik’i gibi — karmaşık savaş koşullarında bağımsız kararlar alabilen sinir ağlarıyla donatılmıştır. Bu sistemler, sensör verilerini gerçek zamanlı işler ve uçuş yolları ile hedefleme stratejilerini insansız olarak seçer.
Gerçek zamanlı uyarlanabilirlik, modern yapay zeka destekli dronların belirleyici özelliklerinden biridir. Pekiştirmeli öğrenmeye dayalı taktik yazılımlar sayesinde dronlar, tehditlere, arazi değişikliklerine veya elektronik karıştırmalara anında tepki verebilmektedir. Örneğin, İsrail yapımı Harpy NG dronları, elektromanyetik yoğun alanlarda bilgisayarla görme teknolojisi kullanarak yol alır ve savaş alanındaki öneme göre hedefleri önceliklendirir.
Yapay zeka, keşif, saldırı ve elektronik harp rollerine geçişi sorunsuz hale getirir. Artık sistemler tek bir görev profiline bağlı değildir. Canlı veri akışına göre görev değiştirebilir, bu da komutanlara stratejik esneklik ve genişletilmiş durumsal farkındalık sağlar.
Birden fazla dronun tek bir ağ gibi çalıştığı sürü kavramı, artık teoriden operatif gerçekliğe dönüşmüştür. 2025 Haziran ayında, Çin’in Ziyan Blowfish A3’ü ve Türkiye’nin KARGU-3’ü askeri tatbikatlarda koordineli saldırılar gerçekleştirdi. Bu dronlar, merkezi olmayan yapay zeka ile rolleri bölüştürüp hedefleri gerçek zamanlı olarak önceliklendirerek ortak operasyon kabiliyetini göstermiştir.
Bu koordineli sistemlerde veri işleme sürü içine dağıtılmıştır. Bu da herhangi bir dron imha edilse bile görevin devam etmesini sağlar. Her bir dron, diğerlerinin durumuna göre taktiklerini uyarlayabilir ve böylece geleneksel karşı önlemlere dayanıklı bir yapı oluşur.
Sürü algoritmaları, kentsel çatışmalarda yeni olanaklar sağlar. 3D ortamları haritalandırarak ve öngörücü modellemeler kullanarak, sürü dronlar yoğun nüfuslu veya saklı bölgelerde yüksek hassasiyetle operasyon yapabilir. Bu da kara birlikleri için riski azaltır.
Yapay öğrenme sayesinde, hedef tanıma sistemleri büyük bir gelişim kaydetmiştir. Modern dronlar artık yüksek çözünürlüklü görüntüleme sistemleri ve yapay zeka eğitimi almış sınıflandırıcılarla donatılmıştır. Bu sistemler askeri varlıkları, sivil altyapıları ve sahte hedefleri ayırt edebilir. Bu hassasiyet, uluslararası insancıl hukukla uyumu sağlar.
2025 Haziran ayında NATO, yapay zekaya dayalı hedef tespiti için çift doğrulama mekanizmalarının zorunlu olduğu yeni eğitim protokolleri yayımladı. Bu mimariler, İHA yazılımlarına entegre edilerek yanlış tanımlama riskini en aza indirir ve etik karar alma süreçlerine katkı sağlar.
Ayrıca insan gözetimi ilkesine de önem verilmektedir. Yüksek sivil risk taşıyan bölgelerde, nihai saldırı onayı genellikle insan operatörler tarafından verilir. Bu hibrit model, hızlı tepki ile etik sorumluluğu dengelemeyi amaçlar.
Gelişmelere rağmen, yapay zeka modelleri eğitim verisindeki yanlılık sorununa açık kalmaktadır. Belirli bir bölgeden toplanan hava verisi, başka bir alandaki düşman davranışlarını yansıtmayabilir. Bu da yanlış hedeflemelere neden olabilir. Bu nedenle NATO ve müttefik programlarda bölgesel model adaptasyonu ve testler standart hale gelmiştir.
Sorumluluk sorunu da tartışılmaktadır. Bir dron yanlış karar verdiğinde yazılımcılar mı, komutanlar mı yoksa devlet mi sorumlu tutulur? Bu sorular, 2025 Cenevre Konvansiyonu teknolojik alt komitesinde aktif olarak ele alınmakta ve algoritmik savaşta hukuki düzenlemeler önerilmektedir.
Nisan 2025’te yapılan bir simülasyonda, düşmanların sahte görsel işaretler kullanarak yapay zeka sistemlerini yanıltabildiği gösterildi. Bu durum, yazılımlara gerçek zamanlı doğrulama ve saldırıya dirençli katmanlar entegre etmenin önemini ortaya koydu.
Yeni nesil askeri dronlar artık daha geniş C4ISR (Komuta, Kontrol, İletişim, Bilgisayar, İstihbarat, Gözetleme ve Keşif) ağlarına entegre ediliyor. Yapay zeka, İHA’lar, uydular ve kara birlikleri arasında kesintisiz veri akışını sağlayarak komutanların çoklu kaynaklardan gelen eşzamanlı verilerle karar almasını kolaylaştırıyor.
Lojistik açısından, yeni İHA’lar modüler yapıları sayesinde hızlı kurulum ve onarıma olanak tanıyor. Fransa ve Hindistan gibi ülkeler, uzak bölgelerde hızlı operasyonlar için konteyner tabanlı dron üsleri kullanıyor. Yapay zeka destekli arıza tahmini sistemleri sayesinde bakım süresi en aza indiriliyor.
Bunun yanında, uçuş yollarını ve enerji kullanımını optimize eden algoritmalar sayesinde batarya verimliliği de artırıldı. Örneğin İngiltere yapımı “Proteus-M”, 36 saatten uzun süre havada kalabiliyor ve zorlu hava sahalarında şifreli iletişim kurabiliyor.
Yapay zeka destekli dronların yaygınlaşması, küresel güvenlik doktrinlerini yeniden şekillendiriyor. Otonom sistemleri hızla konuşlandıran ülkeler yalnızca taktiksel üstünlük değil, aynı zamanda jeopolitik etki gücü de kazanıyor. Özellikle Güneydoğu Asya ve Orta Doğu’da dron diplomasisi artıyor.
Ancak bu gelişmelere karşılık, düzenlemeler geride kalıyor. Mevcut uluslararası antlaşmalar, yapay zeka sistemlerini kapsamıyor veya yeterince uygulanmıyor. Birleşmiş Milletler, Haziran 2025’te Cenevre’de düzenlediği oturumda bu boşluklara dikkat çekti ve küresel uzlaşı çağrısında bulundu.
Gelecekte kuantum bilgi işlem ve nöromorfik çiplerle entegre edilen yeni otonomi biçimleri öngörülüyor. Ancak bu teknolojiler geliştirilirken, etik denetimlerin ve sorumluluk zincirlerinin net olması, olası kötüye kullanımları önlemek için kritik önem taşıyor.